24 Ağustos 2008 Pazar

Filler ve dudaklar şimdi... Ne kadar acı ve gizli...

Elephant Walk, uyumamak için insan üstü çabalar gösterdiğim ve bu çabalar sayesinde geceleri klasik filmler izlediğim çocukluk zamanlarımın beni en etkileyen klasik filmlerinden biri idi. Elizabeth Taylor'un harika oyunculuğu, çok güzel bir senaryo ve muhteşem doğası ile bir kere bile izlense hafızalarda yer edecek türden bir film. Fillerin evleri tarlaları, yıkarken duyduğum korkuyu unutamıyorum hala. Film Sri Lanka'da geçmekteydi yanlış hatırlamıyorsam. Zengin bir kocası olan Ruth, başka bir adama aşık oluyordu. Olayların devamında fillerin mahallede adam toplayıp ortalığı toza dumana katması, o güne kadar fillere duyduğum sempatiyi korkuyla karıştırmıştı.

Gerçi yolda yürürken bir fille karşılaşma ihtimalimiz çok düşük olsa da bunu başaran bir çizgi roman karakteri de mevcut. Kimden bahsettiğimi tahmin edecek çizgi romanseverler elbette vardır. Tabi ki Red Kit, nam-ı orjinal Lucky Luke. Batı sirki macerasında, Kızılderililerden kaçarken Red Kit'in hayatını kurtaran Erasmus Mulligan' ın "tavşan kadar zararsız", sevimli fili Jumbo'dan bahsediyorum. Jumbo da tıpkı Sri Lanka'daki kardeşleri gibi intikamını almış ve kasabada Batı sirkini istemeyen aç gözlü Elmas Diş Ed Zink'in salonunu yerle bir etmişti. Zink her sene rodeo düzenleyen ve bunu Erasmus'un sirkiyle gölgelemek istemeyen sinir bozucu bir tipti. Sirki kasabasından kovarken Jumbo'yu tekmelemesinin bedelini çok fena ödedi.

Peki hayatımıza yer eden başka filler yok mu? Tabi ki var. Misal Acıbadem'deki yol kenarında senelerdir mahsun mahsun duran, binlerce darp ve renk değişikliği geçirmiş, her görüşümde "bu ne şimdi burda, kim koymuş bu fili buraya" diye düşündüren zavallıcık. Hangi akla hizmet, yeşile, turuncuya boyarlar o fili anlayabilmiş değilim. Kim yapmıştır, kim koymuştur, uzaylıların işi midir o heykel a dostlar?

Sonra... Fil nedir ne değildir? Efendiler... Fil acayip süper satranç elemanıdır. Böyle sinsi, böyle yere bakan yürek yakan başka bir satranç taşı daha yoktur. Unutturur kendini sonra siyah ya da beyaz köşeden bir şut (yalnız satranca futbol açısından baktım ya kendimden soğudum şu an) ve mat. Vezir bir Peter Petrelli edasıyla onun yeteneğine sahip olsa, benim en sevdiğim taştır kendisi.

Tabi fillerden bahsedip sevimli uçan filimizden de bahsetmemek olmaz değil mi? Uzun yıllar adı konusunda Jumbo mu Dumbo mu ikilemine düştüğümüz, uçan fil Dumbo. Meğersem Jumbo annesiymiş. Daha geçenlerde trt1'de hem de prime time da çizgi-müzikalini izlerken ulaştım bu yüce bilgiye. Kulaklarıyla uçan sevimli Dumbo'nun annesiz kaldığı anlarda ağladığımı bu yazıyı okuyanlardan saklayacak değilim pek tabi. Ama anlayamadığım şey, madem bu fil'in adı Dumbo'ydu, Mickey Mouse her ona yalancı muamelesi çekildiğinde, niçin "yalanım varsa uçan fil jumbo olayım" ibaresini kullanıyodu? Sevgili Disney bu da mı biz dünya çocuklarına yaptığınız kötülüklerden biri mi ha? Cevap bekliyoruz acil.


Fillerin intikamcı, süper şirin hayvanlar olmasının yanında bir de şans getirdiği inancı vardır. Tabi şans getirsin diye evinize kocaman hayvanı koyamayacağımıza göre biz de minik fil heykelleri biriktiririz ki, eğer 7 tane fil heykelimiz olursa bir ev sahibi olabilelim. Bu batıl inancın kaynağı nereden geliyor bilmiyorum ama küçükken annemle her altın gününe gittiğimde bu küçük cam fil figürlerinden görürdüm. Tabi camdan olmaları sebebiyle oymamamız tehlikeli ve yasaktı. Böyle büyükten küçüğe elephant walk icra eden camdan filler. Bu yaz itibariyle ben de Çıralı'dan bir tane edindim. Bir tane de salı pazarında rüzgar gülü satın aldığım amca hediye etmişti. Etti iki. Ben de yavaş yavaş altın günü teyzelerine dönüyorum galiba.

Herneyse... Kindar bir fil isteyebileceğiniz en kötü düşmandır. Ve her sene rodeo izlemek sıkıcı olabilir...

...Filito...

2 yorum:

Dylan Dog dedi ki...

Tek kelimeyle harika bir yazı diyorum. Ne güzel anlatmışsın fil dünyasını. Filler güzeldir, Filler çiçektir, Filler kocamandır...

hobbitcan dedi ki...

2. fil ile evim oldu. 7. filde yat kat alırım artık :)