24 Ağustos 2008 Pazar

Kaybetmekten korktuğu için yarışmayan adam

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde kaybetmekten korktuğu için yarışmayan adam bir adam varmış. Aslında korktuğu sey kaybetmek değil yarışların kendisiymiş. Hayatı boyunca istemsizce yarışmaya zorlanan bu adam gün gelmiş artık yılmış. Çabalamaktan, çalışmaktan, uğraşıp, didinip karşılığında hiçbir şey bulamamaktan. Hem de çok ama çok genç yaştaymış bu adam. Ama anlamış ki bu hep böyle devam edecek. Yarışlar asla bitmeyecek. Kazansa dahi kimse boynuna madalya takmayacak. Kimse takdir etmeyecek. Hep daha fazlasını hep daha fazlasını bekleyecekler ondan. Tıpkı Michael Phelps gibi. 5, 6 madalya alsa da yetmeyecek. Herkes 8. madalyayı bekleyecek.

Çok gençmiş bu adam. O kadar gençmiş ki bu yılgınlığını görenler gülmüşler ona. "Daha ne yaşadın ki" diye aşağılamışlar ileri görüşlüğünü. Teşhisi önceden koymuş olmasını takdir etmek yerine dalga geçmişler. "Daha çok yolun var" diye akıl vermişler sanki o yoldan ilerlemek mecburiymiş gibi. İlk zamanlar dinlemiş onları genç adam. Dediklerini yapmaya çalışmış. Her başarısızlığında hırpalamış kendini biraz daha. Başarızlık olarak görünmüş her başarısı. Kendiyle yetinemez olmuş. "Hep daha iyisi, hep daha iyisi" diye şartlandırmış kendini, sonrasında her şeyin süper olacağına inandırarak. Bu inancın sonu ne yazık ki ne tebrik ne de daha iyi başarılar için teşvik getirmiş. Sadece yıkım. Ruhsal bir yıkım. Ve vazgeçmiş dinlemekten. O günden beri mahallenin delisidir kendisi. Hani şu bütün dünya başkentlerini ezbere bilen, 4 basamaklı 4 rakamı aklından çarpabilen deli. Tanıdınız mı kendisini? Ya da azıcık hayatı sorgulamaya başlarsanız, dönüşeceğiniz kendinizi?

0 yorum: